30 Mayıs 2012 Çarşamba 4 yorum

Eski İzmir

    Sevgili EZEL abimiz bir İzmir aşığı olarak güzel İzmir' in eski fotoğraflarını yayınlıyor bloğunda. Bende Ezel abimiz için bir eski İzmir fotoğrafı yayınlamak istiyorum. Bu foto senin için Ezel abi...



Kordon







22 Mayıs 2012 Salı 4 yorum

Gelibolu Yarımadası ve Çanakkale Gezisi

   
   Uzun yıllardır içimde ukde olarak kalan, tarihimizin en kanlı savaşlarından biri olan Gelibolu - Çanakkale savaşları anısına yapılan Şehitliği nihayet bu hafta sonu ziyaret edebildim. Buruk bir mutluluk yaşıyorum. Rehberimiz anlattıkça o günleri yaşamaya çalıştım. Gözümden yaşların akmasına engel olmadım, olmaya hiç çalışmadım. Bol bol fotoğraf ta çektim tabi ki. Birazını burada sizlerle paylaşayım istedim. Eğer görmeyen arkadaşlarım varsa gidip görmelerini şiddetle tavsiye ederim. Ben en kısa zamanda tekrar gideceğim. Anzaklar ın torunları her yıl binlerce kilometreden deniz aşırı yollardan dedelerini anmak için geliyor, biz burnumuzun dibinde ecdadımızı unutuyoruz. Maalesef çok acı bir durum :((


   Bu Seyit Onbaşının 276 kiloluk mermiyi yerleştirdiği top. Ertesi gün komutanı Seyit Onbaşıdan mermiyi tekrar kaldırmasını ister. Mermi yerinden kıpırdamaz bile. Seyit Onbaşının verdiği cevap "Komutanım gerçekten ihtiyaç olursa eminim ben bu mermiyi yine o namluya sürerim " olur. 


   Bu gezide beni ençok üzen aşağıdaki görüntü oldu. Aşağıdaki fotoğrafta Conkbayırındaki Anzak Anıtını ve Atatürkün heykelini görüyorsunuz. İki anıt arası yaklaşık on metre burada beni üzen Anzak anıtının Atamızın heykelini gölgelemiş olması. Anzak anıtı daha büyük ve daha uygun bir yere yapılmış. Tabi bunun sebebi de yine biziz. Anzaklar Anıtlarını savaşların bitiminde 1922 yılında yapmışlar. Ama biz şehitliğimizin yapımına 1952 yılında karar vermiş, 1954 yılında yapımına başlamış ve 1960 yılında ziyarete açabilmişiz. Bu beni çok yaraladı açıkçası... :((     En azından Atamızın heykelini daha büyük ebatlarda, daha görkemli yapabilirdik...?


   Bu gezi sırasında 14 yıl askerlik yapmış, Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarına katılmış 110 yaşında ölen (tüm şehitlerimizin mekanı cennet olsun) en yaşlı gazimiz Hüseyin Kaçmaz dede hakkında da bilmediğim bir olay anlattı rehberimiz.
   İngiltere'de Çanakkale ile ilgili  bir anma töreni yapılıyor. Çanakkale savaşına katılmış tüm ülkelerin hayatta olan gazileri bu anma etkinliğine davet ediliyorlar. İngilizler gazilerin yaşlarından dolayı hepsi için tekerlekli sandalye tahsis ediyor. 107 yaşındaki Hüseyin dedemiz bunu Türk milletine ve kendine yakıştıramıyor elindeki bastonu da atıp dimdik asker yürüyüşü ile törenlere katılıyor. Bunu nasıl yaptığı sorulduğun da " tüm gücümü topladım ve Türk askerinin  gücünü tüm dünya ya tekrar gösterdim." diye cevaplıyor.
   Hüseyin Kaçmaz dedenin heykeli 57. Alay Şehitliğinin hemen girişinde sizi dimdik karşılıyor.






Çanakkale savaşlarında şehit olmuş hemşehrilerimden bazıları. Tüm şehitlerimiz NUR içinde yatsınlar...



















Ulu önder Atatürk ve aziz şehitlerimiz, bu günleri sizlere borçluyuz. Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız...

14 Mayıs 2012 Pazartesi 4 yorum

AŞK...

   Malum dün anneler günüydü. Tekrar tüm annelerimizin anneler günü kutlu olsun. Ama tek bir gün değil bizim için her gün anneler günü. Annelerimize olan sevgimizi bir güne sığdırmak mümkün mü? Dün eşimle birlikte annelerimizin anneler gününü telefonla kutladıktan sonra ( maalesef ailelerimizden uzaktayız ) kahvaltımızı dışarıda yapalım istedik. Arkadaşlarımızla güzel bir geç kahvaltı (brunch) yaptık. Epey eğlenceliydi :))
   Hani cafeler de, restoranlarda herkesin okuması için konulan 4 sayfalı ücretsiz gazeteler olur. Ne deniyor onlara bilmiyorum :)) O gazeteden bir hikaye okumuş eşim, getirdi ve bana da okuttu. O hikayeyi  sizlerle paylaşmak istedim.


   AŞK...
   Oturduğu banktan kalktı, üzerindeki denizci üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları incelemeye koyuldu. Gözleri o kızı arıyordu, kalbini çok iyi bildiği, ama yüzünü hiç görmediği, yakasında gül olan o kızı. Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida' da bir kütüphanede başlamıştı. Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok etkilenmişti. Kitaptan değil, sayfalardan birinin kenarında kurşun kalemle yazılmış minik notlardan... Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu. Kitabın baş sayfasında, o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis Maynell. Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu.  Bayan Maynell New York'ta yaşıyordu. Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı olmayı teklif eden bir mektup yazdı. Ertesi gün de İkinci Dünya Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı. Daha sonraki on üç ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar. Her mektup kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki. Bir romantizm başlıyordu. Blanchard kızdan bir resmini istemişti, ama kız reddetti. Kendisini gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı? Sonunda Blanchard'ın Avrupa'dan dönüş günü geldi. İlk buluşmalarını ayarladılar.New York tren istasyonunda akşam saat tam 7'de. "Beni tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda, "ceketimin yakasında kırmızı bir gül takılı olacak". İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha önce hiç görmediği, ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu.
   Hikayenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim:
   "Birden genç bir kızın bana doğru yürüdüğünü fark ettim. İnce ve uzun boylu,dalgalı sarı saçları o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş... Çiçek rengi mavi gözlü. Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve kırmızı giysisiyle insana sanki aşkı müjdeleyen bir kızdı. Bende ona doğru yürümeye başladım. O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi. Ona yaklaşınca, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle bana "Benimle aynı yöne mi gidiyorsun, denizci? " diye fısıldadı. Neredeyse kontrolsüz bir şekilde ona doğru bir adım daha attım ve o anda Hollis Maynell'i gördüm. Kızın tam arkasında duruyordu. 40'ını çoktan geçmiş, grileşmeye başlamış saçlarını şapkasının altında toplamış, şişmana yakın, kısa boylu, kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılarına gömülmüş. Kafamı çevirdim, kırmızı giysili kız hızla uzaklaşıyordu. Kendimi ikiye bölünmüş hissettim; arzularım kızı takip etmemi, taa içimden gelen bir istek ise ruhu bir yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. İşte orada öylece duruyordu. Solgun, kırışık suratı kibar ve duygulu, gri gözleri sıcaktı. Çekinmedim. Beni tanımasını sağlayacak mavi ciltli kitabı ona doğru tuttum.
   Bu aşk olamazdı, ama mutlaka değerli, belki aşktan da güzel, çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir şey olabilirdi. Kadını selamladım, her ne kadar gizlemeye çalışsam da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle "Ben John Blanchard, siz de bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?" diye sordum. Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı" dedi, ama az önce buradan geçen kırmızı elbiseli kız bu kırmızı gülü yakama takmamı rica etti benden ve eğer siz beni yemeğe davet edecek olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda beklediğini söylememi istedi. Dediğine göre bu bir çeşit sınavmış..."





2 Mayıs 2012 Çarşamba 8 yorum

Kadınlara Sunulmuş Tek Gelecek Evlilik midir? (MiM)

   Uzun süredir işlerimin yoğunluğu ve bazı özel sebepler nedeniyle bloğumla ilgilenemedim. Sevgili HobiCoffee ve Biricit tarafından mimlenmişim. Cevap bekleyen iki mim var yani. Gecikme için kusura bakmasınlar artık. Sırayla cevaplıyalım efendim :))) İlk mim konumuz aslında  kadınları ilgilendiriyor. Sanırım sevgili Biricit bir erkeğin de düşüncelerini almak istedi. :))
   Kadınlara sunulmuş tek gelecek evlilik midir? diye sormuş sevgili Biricit.
   Hayır efendim değildir. Evlilik kadınların yönettiği bir Cumhuriyettir. Her ne kadar evin ailenin reisi erkektir dense de, ailenin reisi kadındır. Yuvayı dişi kuş yapar demiş atalarımız. Evde tek söz sahibi kadındır :))) Taş fırın, maço erkekler hepsi hikaye. Karısından korkmayan allahtan korkmaz diye de bir atasözü hatırlıyorum ben. Yalan mı? :)))
   Evlilik karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde çok güzel bir olay. Yalnız kimse evlilikte aşkı aramasın. Evlenince aşk bitiyor. Bu bir gerçek. Sürekli yanında birisinin olması, birşeyleri paylaşmak çok güzel.


25 Nisan 2012 Çarşamba 6 yorum

Köy Odaları

   Çocukluğumda her yıl yaz tatillerini köyde geçirirdim. Bayılıyorum köy ortamına. Hala da çok severim köyleri. Fırsat buldukça da gitmeye çalışırım. Ama çocukluğumdaki gibi değil artık köyler. Teknoloji, köyleri de değiştirdi. Tırpanla biçilen başaklar, sabanla yapılan harmanlar... Hele o dövenin üzerinde başakların tanelerini ayrıştırmak için dön babam dön. Unutulmaz anılar ahhh ahhh...


Çok güzel günlerdi o günler. Tabii ki teknoloji gelmeli tarımımıza. Ürün kalitesini arttırmak, kısa sürede maksimum verim almak önemli. Ama bu arada değerlerimizi de kaybetmemek lazım. Köy odalarından bahsetmek istiyorum aslında. Genç arkadaşlarım pek bilmez köy odalarını. Kaybolmuş değerlerimizden sadece bir tanesidir. Hala devam ettiren köylerimiz var mı bilmiyorum ama, devam ediyorsa bile eski anlamıyla olmadığına eminim.
   

Televizyonun, telefonun, arabanın, radyonun ve diğer iletişim / ulaşım araçlarının olmadığı dönemlerden bugüne kadar insanların toplanıp sosyal ve ekonomik sorunlarının tartışıldığı, haber ve bilgi iletişimin yapıldığı yerlerdi köy odaları. Köylerin sosyal yaşantısının en yoğun, etkin olduğu, insanların toplanıp doyumsuz sohbetlerini yaptığı tek yeri idi. Köy odası, o köyün gurur duyacağı adeta bir halk okulu sayılırdı. Ayrıca köy odaları, köyde misafirseverlik töremizi yaşatmada, köy odalarının misafir ağırlamaktaki işlevi nedeni ile köyde misafirlerin ağırlandığı bedava bir otel görevi de yapardı. Köye gelen garip, yolcu, misafir, tacir, çoban, orakçı, çerçi gibi insanlar hiç çekinmeden ilk buldukları köy odasına misafir olurlar.” Allah rızası” için parasız yiyip, içerler istirahat ederlerdi. Bu misafirlerin ihtiyaçları köy halkı tarafından sırayla karşılanırdı. Sanki yazılı olmayan bir sıra çizelgesi vardı. Hiç aksaklık olmazdı. Ben kendim bile kaç defa babaannemin hazırladığı yemekleri köy odasına götürdüm. 


Köy odaları köylüler için en önemli eğlence merkezidir. Uzun kış gecelerinde köy odalarında muhabbet bol olur. Çeşitli eğlenceler düzenlenir. Zaman zaman yemesine içmesine bahisler tutulur. Odalarda , kavurma, helva, sucuk, yumurta gibi yiyecekler yapılıp uzun kış gecelerinde yatsılık niyetine yenmektedir. Ayrıca köy imamı veya dini bilgisi bulunan büyükler oda halkına bu odalarda vaaz ü nasihat ederler. Âşıklık geleneğinin yaygın olduğu devirlerde köye gelen âşıklar köy odasında konaklayıp, atışmalar yaparlarmış.



Kaynaklar : Çocukluk Anılarım
                    aflak.net
                    Simav Rehberi





24 Nisan 2012 Salı 2 yorum

I Love My Blog :) Yine Mimlendim :))

   Canım Arkadaşım HobiCoffee beni mimlemiş yine. Kendisine tüm iyi dileklerimi iletiyor  sevgilerimi yolluyorum :)))
   Gelelim cevaplara :



I Love My Blog :)





1) Blogunu ne kadar sıklıkla kontrol ediyorsun?
     Her fırsatta bloğumu kontrol ediyorum. Bu bazen günde 5-6 kez bazen de 2 günde bir olabiliyor.

2) Blogunun en çok neresini seviyorsun?
     Bana ait bir alan olmasını seviyorum. Duygu, düşünce ve fikirlerimi özgürce yazabildiğim.

3) Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?
     Facebook, blogum ve fırsat buldukça dizi izlemekle geçiyor vaktim :)

4) Şu sıralar en çok dinlediğin şarkılar?
     Radyo dinlemeyi çok severim. Böylelikle her tür parçayı karışık olarak dinleyebiliyorum. Ama tercihim Türk Pop ve Rock müziğinin eski parçaları. Yenilerde pek güzel eser çıkmadı.










22 Nisan 2012 Pazar 9 yorum

MİM

Sevgili HobiCoffee nin dipnotla birlikte bana gönderdiği mim. :)) Cevaplayalım efenim :))





1) Mesleğin seni mutlu ediyor mu?

Efenim son 4-5 yıla kadar mesleğimi çok seviyordum. Çok mutluydum. Ama 4-5 yıldır mesleğimden mutlu değilim.

2) Dilediğin meslek miydi?

Bir nebze dilediğim meslek sayılabilir. :))

3) Yalnız mı ilişkide yaşamayı mı tercih ediyorsun?

Yalnızken daha mutluyum. Ama belli bir yaştan sonra yalnız olmaz.

4) Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin, dürüst ol?

Hayatta kim masum yalancıklar söylememiştir ki. Tabi ki gerektiğinde yalan söylerim :)

5) Yabancı bir dil konuşuyor musun?

Çok isterdim ama malesef konuşamıyorum.

6) Rüyandaki evde oturuyor musun? Taşınmak veya yurt dışına gitmek istiyor musun?

Hayır rüyamdaki evde oturmuyorum. Hayalim ormanda ağaçtan yapılmış bir evde yaşamak. Taşınmaktan bıktım artık. Taşınmak istemiyorum. Emekli olunca ilk yapacaklarımdan birisi de alacağım karavan la dünya turu na çıkmak olacak.

7) Mobilya değiştirmeyi sever misin?

Hiç işim olmaz. Tek mobilyam tv koltuğu olsun yeter.

8) Çevreye, hayvan korumaya hiç katkın var mı?

Evimdeki atık yağları  biriktiriyorum. İşyerinde bunları topladığımız bir nokta var.  6 ayda bir İzmit ten bir tanker gelip bunları alıyor.Hayvanları çok severim ama besleme imkanım yok.

9) Televizyon ve filmleri sever misin?

Evet televizyon ve film seyretmeye bayılıyorum.

10) Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?

Hani çok yumuşak yüzlü derler ya işte öyle birisiyim. Kimseyi kıramıyorum. Ama bunun zararını çok gördüm.

11) Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?

Hiç oynamadım. Oynamam da. Daha piyango bileti bile almışlığım yok.





Blogumdaki fotoğraf ve yazıların benden izin alınmadan kullanılması ve yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'na aykırıdır.
 
;