14 Mayıs 2012 Pazartesi

AŞK...

   Malum dün anneler günüydü. Tekrar tüm annelerimizin anneler günü kutlu olsun. Ama tek bir gün değil bizim için her gün anneler günü. Annelerimize olan sevgimizi bir güne sığdırmak mümkün mü? Dün eşimle birlikte annelerimizin anneler gününü telefonla kutladıktan sonra ( maalesef ailelerimizden uzaktayız ) kahvaltımızı dışarıda yapalım istedik. Arkadaşlarımızla güzel bir geç kahvaltı (brunch) yaptık. Epey eğlenceliydi :))
   Hani cafeler de, restoranlarda herkesin okuması için konulan 4 sayfalı ücretsiz gazeteler olur. Ne deniyor onlara bilmiyorum :)) O gazeteden bir hikaye okumuş eşim, getirdi ve bana da okuttu. O hikayeyi  sizlerle paylaşmak istedim.


   AŞK...
   Oturduğu banktan kalktı, üzerindeki denizci üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları incelemeye koyuldu. Gözleri o kızı arıyordu, kalbini çok iyi bildiği, ama yüzünü hiç görmediği, yakasında gül olan o kızı. Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida' da bir kütüphanede başlamıştı. Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok etkilenmişti. Kitaptan değil, sayfalardan birinin kenarında kurşun kalemle yazılmış minik notlardan... Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu. Kitabın baş sayfasında, o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis Maynell. Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu.  Bayan Maynell New York'ta yaşıyordu. Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı olmayı teklif eden bir mektup yazdı. Ertesi gün de İkinci Dünya Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı. Daha sonraki on üç ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar. Her mektup kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki. Bir romantizm başlıyordu. Blanchard kızdan bir resmini istemişti, ama kız reddetti. Kendisini gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı? Sonunda Blanchard'ın Avrupa'dan dönüş günü geldi. İlk buluşmalarını ayarladılar.New York tren istasyonunda akşam saat tam 7'de. "Beni tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda, "ceketimin yakasında kırmızı bir gül takılı olacak". İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha önce hiç görmediği, ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu.
   Hikayenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim:
   "Birden genç bir kızın bana doğru yürüdüğünü fark ettim. İnce ve uzun boylu,dalgalı sarı saçları o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş... Çiçek rengi mavi gözlü. Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve kırmızı giysisiyle insana sanki aşkı müjdeleyen bir kızdı. Bende ona doğru yürümeye başladım. O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi. Ona yaklaşınca, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle bana "Benimle aynı yöne mi gidiyorsun, denizci? " diye fısıldadı. Neredeyse kontrolsüz bir şekilde ona doğru bir adım daha attım ve o anda Hollis Maynell'i gördüm. Kızın tam arkasında duruyordu. 40'ını çoktan geçmiş, grileşmeye başlamış saçlarını şapkasının altında toplamış, şişmana yakın, kısa boylu, kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılarına gömülmüş. Kafamı çevirdim, kırmızı giysili kız hızla uzaklaşıyordu. Kendimi ikiye bölünmüş hissettim; arzularım kızı takip etmemi, taa içimden gelen bir istek ise ruhu bir yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. İşte orada öylece duruyordu. Solgun, kırışık suratı kibar ve duygulu, gri gözleri sıcaktı. Çekinmedim. Beni tanımasını sağlayacak mavi ciltli kitabı ona doğru tuttum.
   Bu aşk olamazdı, ama mutlaka değerli, belki aşktan da güzel, çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir şey olabilirdi. Kadını selamladım, her ne kadar gizlemeye çalışsam da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle "Ben John Blanchard, siz de bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?" diye sordum. Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı" dedi, ama az önce buradan geçen kırmızı elbiseli kız bu kırmızı gülü yakama takmamı rica etti benden ve eğer siz beni yemeğe davet edecek olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda beklediğini söylememi istedi. Dediğine göre bu bir çeşit sınavmış..."





4 yorum:

aslıningezegeni dedi ki...

AŞK denilen şey herkese göre farklı dahi olsa, her insan gerçek AŞK'ın peşinde, kimileri geçiyor bu sınavı, kimileri sınıfta kalıyor. Kimbilir belkide insanoğlu, AŞK sandığı geçici heveslerinin yerine, gerçekten sevmeyi başarabildiği gün gerçek AŞK'a ulaşacaktır. Saygılarımla:)

Adsız dedi ki...

kahvaltı bizsiz oldu biraz ama n'apalım artık :) bu arada hikaye çok güzeldi gerçekten.. İşte aşk !

Meraklı Adamın Not Defteri dedi ki...

En kısa zamanda hep birlikte tekrarlıyacağız sevgili HobiCoffee... :)))

Meraklı Adamın Not Defteri dedi ki...

Harika ifade etmişsin sevgili Aslı...

Yorum Gönder

Blogumdaki fotoğraf ve yazıların benden izin alınmadan kullanılması ve yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'na aykırıdır.
 
;